Jiddu Krishnamurti ile
Hayatın Anlamı
Hayat nasıl başlar? Hayatımızı anlamak, anlamlandırmak, sürmek adına ne yapıyoruz, ne yapmaktayız?
Bu hayatı biz mi seçtik yoksa bize göre mi tasarlanmış mıydı ? Neden tüm insanlar hayatını bir düzene ,bir plana , bir refaha ve mutluluğa göre planlamak istemiştir? Hayatın anlamını nasıl açıklayabiliriz?  Hayatın anlamı nefes almak mı, hayatın anlamı uğruna ölmek istediğimiz bir kadın mı ? Ya da annemize duyduğumuz sevgi mi? Aşık olmak mı hayatın anlamı ? Gezmek, eğlenmek, günümüzü gün etmek, sanki hayatımız son bir günü gibi delicesine eğlenmek midir hayatın anlamı ? Hayatın anlamını bulmak için ne ve/veya neler yapmalıyız? J.Krishnamurti: ‘Hayatın anlamı yaşamaktır. Gerçekten yaşıyor muyuz? Korku olduğunda, tüm yaşamımız bir taklit etme , kopyalama olarak eğitildiğinde hayat yaşamaya değer mi? Otoriteye uymak yaşamak mıdır? En büyük aziz ,en büyük politikacı,en büyük alim de olsa,birisini izlediğimiz zaman yaşıyor muyuz?’ Herhangi bir mevki sahibini baz alıp taklit edip yaşadığımızda kimin hayatını yaşıyoruz ? Onunkini mi, bizimkini mi ? Bu sadece hayatımızdan çalan bir şeyden başka bir şey olamaz. Bu bir yaptırım zorakidir. Bu var olan hayatımıza kılıf uydurmaktır.
Hayat kavramını anlamak,kavramlaştırmak için içine mi oymak gerek veya dibine girip bir şeyleri bulma çabası mıdır? Hayat ölüm müdür? Bir gün ölmek için mi yaşıyoruz? Yaşayıp öleceğimizi bile bile neden bu hayat içinde bir savaş, yaşama mücadelesi, öğrenmek, bilme(k) , bir yerlere gelebilmek, bir statü, mevki kazanma içerisinde bulunuyoruz ve bunları yaparsak şayet hayatımızı yaşamımızı açıklamış mı oluyoruz? J.Krishnamurti: ‘Bu izleme süreci ’yaşamak’ dediğimiz şeydir ve sonra en sonunda ‘Yaşamın anlamı nedir?’dersiniz.Sizin için artık yaşamın hiçbir anlamı yoktur.’ Peki bu hayatında birilerin ekonomik hırs ve sadece para kazanma derdine düşmüş,gözü görmeyen rakamlarla haşır-neşir olan insanın sadece kendini düşünen ve toplumu bir kaosa sürüklemeye çalışan kişi(ler) bunun altında duran topluluğun bir yaşam mücadelesi midir hayatın anlamı? Ve bu birileri yüzünden doymak bilmeyen ekonomik hırs ve değerlerinden vazgeçmeyen anlamsızlaştırmaya doğru sürükleyen kişilerin cefasıdır.Halbuki hepimiz işçi, köylü , öğrenci, memurun aynı yönde bakmasıdır, bu sorunsallık. J.Krishnamurti: ‘’Öyleyse biz yaşamın anlamını bilmiyoruz.Tek bildiğimiz şey korku-başkasının ne diyeceği korkusu , ölüm korkusu, yanlış yapma korkusu, iyilik yapma korkusu. Zihinlerimiz öyle karışık ve teorilere boğulmuş ki yaşamın bizim için ne anlam taşıdığını tarif edemiyoruz.Yaşam olağanüstü bir şeydir. Birisi, ’’Yaşamın anlamı nedir?’’ diye sorduğunda, bir tanımlama istemektedir. Öğreneceği ise sadece sözcüklerdir; yoksa yaşamın daha derin anlamı, olağanüstü zenginliği, güzelliğe olan hassasiyeti, enginliği değil.’’
Hayatın anlamı gözümüzdeki ışık mı? Hayat neyin gerçekliği? Soyut mu, somut mu? Hayatın amacı var mı, var ise nedir ? J.Krishnamurti: ’’ Yaşamın amacını tartışırken ‘’yaşam’’la , ‘’amaç’’la ne demek istediğimizi- sadece sözlük anlamında değil, bu sözcüklere yüklediğimiz anlam açısından da – ortaya çıkarmalıyız. Elbette yaşam günlük hareketler, düşünceler, endişeler, aldanmalar, kaygılar , büronun, iş hayatının, bürokrasinin ve benzerlerinin günlük işlerini de içerir. Bunların tümü yaşamdır,öyle değil mi? Yaşamla sadece tek bir bilinç düzeyini değil, aksine nesnelerle , insanlarla, fikirlerle ilişkilerimiz olan varoluşun tüm sürecini kastediyoruz. Yaşamdan kastettiğimiz budur- soyut bir şey değil’’
Örneğin monoton yaşam süren biri ile her gün delicesine çalışan, düşünen bir şeyleri anlama çabasında olan kişinin arasındaki hayat kavramını açıklama arasındaki farklılıklar teorik olarak mümkün ama kendilerine göre de açıklamaları vardır elbette ve hayatı belki de seçmemiş tasarlanmıştırlardır: ama ikisi de hayatlarından memnun mudurlar acaba ?
İnsan kendi yaşamını seçmeli hayatı değil.Yaşamakta ama hayatta olmayanlar vardır.Yaşıyor ama hayatının nasıl gittiğinin bir açıklaması irdelenmesi, düzeninin eleştirmesi adına herhangi bir açıklaması yok gibidir. Kişi bu hayatı yaşamak zorunda değildir, bu onun sorunu ve sonucu değildir. Her şeye ‘tamam’ deyip inanmamak gerek. Bunun sonucunu kişi kendi içinde görecektir. İnsanlar tutsak gibidir. Hayata tutsak sanki yaşamaya değil. Bu hayatı sanki kendisine bahşedilmiş yaşama zorunluluğu tutsaklığı içerisindedir.
J.Krishnamurti: ‘’Önemli olan yaşamın amacının ne olduğu değil,kişinin içinde bulunduğu karmaşayı, ızdırabı, korkuları ve tüm düğer durumları anlamaktır. Karmaşayı anlamıyoruz, sadece ondan kurtulmak istiyoruz. Gerçek olan buradadır, orada değil. İlgili bir insan yaşamın amacının ne olduğunu sormaz. O, içine hapsedildiği karmaşanın, kederin ortadan kaldırılmasıyla meşguldür.’’ Halbuki insanoğlu aklını kullanarak bu hayatı anlamlandırmak, neşe-sevinç içinde geçirme, mutlu-huzurlu bir şekilde sürdürebilmenin anahtarını elinde tutmuş ama kullanmamaktadır. Eş deyişiyle değişime, değiştirmeye henüz hazır değiliz; çünkü alışkanlıklarımız bizi alıp götürüyor ondan kurtulamıyoruz ve savaşmıyoruz. Bilgisayarımız da bile en küçük bir değişmeye ve değiştirmeye açık değiliz, hoşnut olamıyoruz. Eskiye döndürmek için alelacele, bir telaşla eski haline getirme eyleminde bulunmaktayız. Çünkü biz buna alışkın değiliz, hazır değiliz yada henüz başkasında bunu göremediğimiz için değişmesi mümkün değil!!
J.Krishnamurti: ‘’ Konuşmaların, tartışmaların, açıklamaların sonu yoktur; açıklamalar, tartışmalar ve konuşmalar doğrudan harekete yol açmazlar. Çünkü doğrudan hareketin olabilmesi için kökten ve esaslı bir şekilde değişmemiz gerekir. Bunun tartışılması gerekmez. Hiçbir ikna yolu, hiçbir formül, başka bir irade tarafından etkilenme ,kelimenin tam anlamıyla bizi temelden değiştiremez. Eylem ile fikir arasında bir zaman aralığı, bir boşluk ve bu zaman aralığında da ya direniş, uyum ya da o fikri veya formülü taklit etme ve onu harekete geçirme çabaları vardır. Çoğumuz her zaman yaptığı şey şudur: Sadece dışa yönelik değil, derinden , ruhen değişmemiz gerektiğini biliyoruz.’’  İyi bir toplum yaratmak için öncelikle kişi kendisinden başlamalı. Birey toplumu yarattığı için değişime açık ve geniş olmalıdır. İçimizde bir dönüşüm yaratabilmek için çok büyük bir enerjiye ihtiyacımız vardır. Halbuki biz enerjimizi çatışmalarla , kurarlara uyarak, kabul ve itaat ederek harcıyoruz. Neden değişmek isteriz ki bu bir sorun mudur? İnsanlık tarihi daha çok yeni ama bu köhneleşmiş zihniyet ve basmakalıp düşüncelerle bırakın hayatın anlamını kendisinin ne olduğunu unutur. Hayatta olmak algılamaktır.
Hayatta kalma mücadelesi, olanaklı bir hayatın istenmesi, mutluluk ve refah içinde geçirmesi, en yüksek mevki sahibi olunması, kazanç-kazanmak hırsı, etrafımızdaki insanların kafalarına basarak birinci gelme hevesi, stres, sevinç, üzüntü vb. düşüncelerle kendimize zaman ayırmayarak asıl sorunun hayatın anlamını, amacını ve nedenini bu kaos ve karmaşıyı içimizde anlamaktır. Bunlarla meşgul olan insan çözüme kavuşabilir.
Hayat acı ve tatlı olayların bir arada yaşandığı bir yer midir? Birileri hüzünlü iken diğerleri neden mutludur ve altındaki yatan çelişki nedir? Bu ‘hayat’ kavramı içinde açıklanabilir mi? İnsanlar neden hep mutluluğu bulma peşindedir ki bu hayatı daha iyi yaşama isteğinde bulunsun? Bu insanlar için zorunlu mudur? Hayat hep bir sonsuzluk içinde oluşagelmiştir. İnsanoğluna sorarsak bu hayata neden geldin diye; onunda cevabı şu olur: “BİLMİYORUM”.
J.Krishnamurti: ’’Günlük hayatımız çok boş, çok donuk, çok anlamsız, çok sıkıcı, dayanılmaz derecede ahmakça olduğundan, yaşamın daha fazla bir anlamı olması gerektiğini düşünüyor, o nedenle de bu soruyu soruyoruz.’’ve yaşamayı bilmiyoruz ki yaşayabilelim”.
İnsanoğlu öyle bir şey ki mutluluktan sıkılan acıyı ve hüznü tatmak isteyendir.
   İnsan kendi içinde bunu kurup kurgulaması lazım; “Neden buradayız ve neden bu hayatı yaşamaktayız?”.    
 ‘’Ne istiyorsanız onun hayalini kurun. Gitmek istediğiniz yere gidin. Olmak istediğinizi olun. Çünkü sadece bir hayatınız var. Ve bütün yapmak istediklerinizi yapmak için sadece bir şansınız var.’’








Yorumlar

Popüler Yayınlar